SAYI : ÖZDERİN 2025/24
Ticari yaşamda şirketler nakit ve finansman ihtiyaçları için banka ve benzeri finansal kuruluşlardan krediler kullanmakta olup, krediyi kullandıran kuruluşlar krediyi kullanacak olan şirketin gerçek kişi ortaklarının da bu borçlara müteselsil kefaletlerini talep etmektedirler. Şirketin kullanacağı bu kredi içinse gerek kefil gerçek kişi ortaklara gerekse şirkete belirli bir tutar üzerinden genel kredi sözleşmesi (“GKS”) imzalatılmakta, şirket bu krediyi ödedikten sonra veya bu kredi devam ederken, genel kredi sözleşmesi yürürlükte olduğu sürece, yeniden bir genel kredi sözleşmesi imzalamadan GKS’de yazılı tutar dahilinde yeniden krediler kullanmaktadır. İlgili sözleşmelerdeki kefalet maddelerinde ise kefaletin yalnızca kullanılacak belirli bir kredi için değil, müşteri borçlu şirketin doğmuş veya doğabilecek tüm kredileri, banka kredi kartları, çek defterinden vb. bankaya karşı tüm borçlarından verildiğine yer verilmektedir.
Kefiller ise belirli bir kredi için kefalet verdiğini, bu belirli kredinin ödenmesi ile kefaletinin sona erdiğini veya yeni bir kredi sözleşmesi imzalandıktan sonra eski GKS’deki kefaletin geçerliliğini yitirdiğini veya şirketteki ortaklığı sona erdiği takdirde kefaletinin de otomatik olarak sona erdiğini düşünebilmektedir. Öte yandan GKS kapsamında müşteri borçlu şirket ileride başka bir kredi kullanarak veya benzeri bir sebeple bankaya tekrar borçlanıp bu tutarı ödemediği ve hesapları kat edildiği takdirde kefile başvurabilmektedir. Öyle ki banka kuruluşu ile yeni bir GKS imzalanmış, bu yeni imzalanan GKS’de eski kefil artık yer almıyor olsa dahi, bankalarca eski kefile de başvurulabilmekte hatta kefilin malvarlığı devrettiği durumlarda tasarrufun iptali vb. davalar da açılabilmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 19. Maddesine dayanılarak açılabilecek tasarrufun iptali davalarında herhangi bir hak düşürücü süre bulunmadığı dikkate alındığında bu tür bir davadan bahisle kefilin beklemediği sonuçlarla karşılaşması, hukuki işlemlerinin iptal edilmesi söz konusu olabilir. İşte bu gibi beklenmeyen durumlara karşılamamak için;
- Bankaya karşı doğmuş veya doğabilecek tüm borçlara kefil olmak yerine yalnızca belirli&somut bir krediye kefil olmak ve bu belirli kredinin ödenmesi ile kefaletinin sona erdirmek isteyen kefillerin veya
- Yeni bir kredi sözleşmesi imzalandığı takdirde eski sözleşmedeki kefaletinin ermesini isteyen kefillerin veya
- Ortak olduğu şirketteki ortaklığı sona erdiği takdirde kefaletinin sona ermesini isteyen kefillerin veya
- Kefalet şartlarının yer almadığı (el yazısı, kefalet tutarı, süre gibi) bir genel kredi sözleşmesindeki kefaletinin geçersiz olacağını düşünen kefillerin,
hukuken güvenli alanda kalabilmek için imzaladıkları tüm kefaletlerden yönünden banka veya benzeri finansal kuruluşlardan açık bir ibraname alması en risksiz yöntem olacaktır. Aksi durumda, kefalet verildikten sonra kefilin yapabileceği malvarlığı devirleri nedeniyle devralanlar ve devreden kefile karşı talepte bulunulması, TBK kapsamında tasarrufun iptali davalarında hasım gösterilmeleri riski bulunmaktadır.
Bu bültenimizde yukarıda bahsetmiş olduğumuz kefaletten kaynaklı ileride meydana gelebilecek beklenmeyen risklere örnek olabilecek birkaç yargı kararına değinilecektir.
- İlk derece mahkemesinin banka tarafından kefile karşı açılan davaya karşı verdiği vermiş olduğu ret kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 03.12.2024 tarih, 2024/764 E. ve 2024/8575 K. sayılı kararı ile incelenmiştir. İlgili kararda “Dava, genel kredi sözleşmesine dayanan borcun tahsili amacıyla başlatılan takibe karşı vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı banka ve dava dışı 3. şahıs arasında imzalanan 26.06.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin tarihi itibari ile tabi olduğu 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 484 üncü maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliğinin, yazılı olmasına ve kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın sözleşmede belirlenmiş olması koşuluna bağlıdır. Dava konusu ve takip dayanağı 26.06.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde kredi limitinin 500.000,00 TL olduğu açıkça gösterilmiştir. Bu durumda mahkemece kredi limitinin aynı zamanda kefalet sorumluluğunu belirlediği düşünülerek bir karar verilmesi gerekirken sözleşmede kefalet miktarının yazılı olmaması nedeni ile kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu şeklindeki hatalı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” denilerek kefalet beyanında tutar yazılı olmasa dahi genel kredi sözleşmesinde kredi için yer verilen tutarın kefalet tutarı olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bir başka deyişle TBK anlamında sıkı şekil şartlarına bağlanan kefalet beyanlarının yargı kararları uygulamasında esnetildiği ve geçerli olarak kabul edildiği durumların olduğu söylenebilir. Yani ilgili yasalarda belirtilen kefalet şartlarının bulunmadığı hallerde dahi kefilin sorumlu tutulabildiği durumlar yargı uygulamalarına konu olabilmektedir.
- Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30.11.2023 tarihli 2022/4967 E. ve 2023/6963 K. Sayılı kararında “Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile sözleşmenin 43 üncü maddesinde bu GKS'nin daha önce bankanın yukarıdaki şubelerince akdedilmiş bulunan genel ve özel nitelikteki tüm taahütname ve sözleşmelerin eki ve ayrılmaz bir parçası olduğu düzenlenmesine ve davalıların tüm sözleşme hükümlerinin geçerli olacağını kabul ve taahhütü ile müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzalamış olmalarına göre davalı ...'ın daha önce doğmuş borçlardan da sorumlu olduğu, sözleşmedeki tarihin 6098 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden önce olmasına göre olaya 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ve kefaletin geçerliliği için yazılı olması ve kefalet edilen miktarın sözleşmede açık bir şekilde belirtilmesinin gerekli olduğunu, kredi sözleşmesinde müteselsil kefil için sözleşmede ayrıca bir kefalet limitinin olmadığı hallerde geçerli bir kefalet mevcut olup sözleşmedeki kredi limitinin kefalet limiti olarak kabulü gerektiğini, kredi sözleşmesinde kefalet limitlerinin sonradan eklendiği kabul edilse dahi sözleşme içeriğinde 800.000 YTL kredi kullandırıldığı bildirilmiş olmasına göre kefalet limitinin mevcut olduğu ve talep edilen alacak miktarının kefalet limiti dahilinde kaldığı gerekçesiyle davalı ...'ın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir…..Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,” denilerek GKS’de yer verilecek bir hükümle kefilin sorumluluğunun yalnızca borçlunun kullanacağı kredilerinden değil bankaya karşı doğmuş veya doğabilecek tüm borçlarından da sorumlu tutulmasının söz konusu olduğu yargı kararları ortaya çıkabilmektedir.
- Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 05.04.2018 Tarihli 2015/17130 E. ve 2018/3875 K. Sayılı kararında; "...Bu durumda, kredi sözleşmesinin tanzim tarihi alacağın doğum tarihi sayılacağından, alacağın tasarruf tarihinden önce doğduğunun kabulü ile işin esasına girilerek, İİK’nın 278 vd. madde koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır” denilerek kredi sözleşmesi imzalandıktan sonra yapılan malvarlığı devirlerinin tasarrufun iptali açısından yargısal denetime tabii tutulabileceği değerlendirilmiştir.
Özetle belirli bir krediye veya borca kefil olmakla bu kredinin veya borcun ödenmesi ile kefaletinin sona ereceğini düşünen tarafların özellikle bankaların genel kredi sözleşmeleri açısından dikkatli olmaları, bankaların standart hükümleri ile doğmuş veya doğabilecek tüm alacaklarına karşı geniş bir yetki ile müteselsil kefalet aldıklarını, kefil olma tarihinden sonra yapabilecekleri her türlü malvarlığı devirlerinin ileride tasarrufun iptaline konu olabileceğini nazara almaları gerekir.
Yukarıdaki sebeplerle kefaletlerini sona erdirmek isteyenlerin, kefalet verdiği taraflardan açık bir ibraname almaları gerektiği hukuken tavsiye edilir. Banka veya finansal kuruluşun kefili ibra etmeyi kabul etmemesi durumunda ise TBK’nın 599. Maddesi ile öngörüldüğü şekilde şartları varsa kefilin tek taraflı irade beyanı ile kefaletten dönmesi yolu da değerlendirilebilir. Bilindiği üzere GKS’nın kurulması ile taraflar arasında herhangi bir borç doğmaz. Ancak müşteri kredi talebinde bulunduktan sonra, banka bu talebi değerlendirip kendisine kredi sağlamayı kabul ederse borç doğmuş olur. İşte bu yüzden kefil, bankanın asıl borçlu şirkete/müşterisine henüz kredi kullandırmadığı aşamada, TBK m. 599’da yer alan diğer şartlar da mevcut olduğu takdirde, vermiş olduğu kefaletten dönebilme imkanına da sahiptir.
Saygılarımızla,
Av. Senem Nimet ÇETİN
Danışmanlık Departmanı ve Uyum Yöneticisi